3 Haziran 2011 Cuma

Zor oldu söylemesi

o ufukta parıldayan,
bazen görünen, bazen de hayalimde beliren,
beyaz ve bir o kadar temiz görünen,
o dağın zirvesine düştüğünde aklım,
cebimde erikler ve elimde bir salkım.
üzerinde oturduğum kekik gibi kokuyordu,
ve camdan ve sedeften işlemeleriyle tahtım,
o ufukta parıldayan zirvede duruyordu.

büyüdük ve kirlendik demiş şair.
evet ben de büyüdüm,
ve ben de kirlendim şarabıyla aşkın.
kavgalarının delikanlılığın,
temizlerken kanlarını ve çamurlarını,
çalarken saz, üflerken nefes ney-i harabın,
gecenin ufkunda yeni bir güneş gibi parlıyordu tahtım,
bir türlü ulaşamadığım...

artık ne erikler kalmıştı ne salkımlar.
şarabı da masalarda ve mezelerle içer olmuştuk.
tıngırdayan udun ve kanunun sesinde demlenir olmuştu aşk.
bendirin her vuruşunda daha bir sert çarpıyordu kalb.
dökülen saçlarımı da fışkıran beyazları da saymayı unutmuştu us.
dökülen rakılar, saçılan şaraplar.
dağın ruhuna yakılan alevlerde bu rakslar.
eteğinde zirvenin vurulmuştum sana ben.
tahtımın kokusunda kekik.
çıkacaktım yamaçları geri bakmaksızın, dakik...
sunacaktım sözlerimi parıldayan gözlerine,
gözlerin akik.

güneş, denizin ufkundan doğarken,
rengi değişir bir anlığına.
o anda sundum dileklerimi akikten tanrıçama.
güldü,
kabul etti dileklerimi ama,
güneş çıkmıştı tamamı ile ortaya.
sabret dedi bir ses kulaklarıma.
bekle bir ay tutulacak kızıl iken bu rüya
işte o an kavuşacak nefesler bir olmaya...

Hiç yorum yok: