22 Şubat 2011 Salı

Göç zamanı türküsü

ne zaman gülmüştü tanrılar? ne zaman ağlamıştılar?
ne zaman başlamıştı ay güneşi takibe?
ve ne zaman yıkılmıştı yedi balkonlu kule?
kitaplardan da eski bu anlarda bile,
bir kavim var ki namı, söylenir dilden dile,
tek makamdan yakılan bir ağıttan öte,
farklı kandan ve tinden bitmiş olsalar bile,
farklı renkler birleşip, yollara düşüştüler.
bir tamgayla dağlanıp raks edip üşüştüler.
her kavmin yetimleri, öksüzleri, piçleri,
aynı kaptan aş için ateşte sözleştiler...

altınından çivitine, kızıldan karasına,
tüm nehirler akar gider, tanrılar havzasına,
hayat verir, hayat alır, medeniyetler taşır.
dünyanın damında ruhlar, çocuk gibi oynaşır.
küçük insancıklar giymiş, kaftanları taçları,
ellerinde asalar, bellerinde kuşaklar,
gözlerinde bir fer var, sözlerinde tanrılar,
adaletin dünyaya damladığı o yerde,
ellerinde kitaplar, hüküm verirler serde,
dizerler insanları sıra sıra evlere,
bölerler bu ruhları alem işlesin diye,
kimi kabul eder amma kimisi de aykırı,
eğilmeyen boyunların kimi kopar ayrılır,
kimi kaçar, bürünür mavilere allara,
ellerinde çalgılar düşerler hep yollara,
olsa da binbir millet, yüzbir bayrak, on kitap,
vardır suyun altında tek alevli hür bir halk.