çivit bir gökyüzünde fabrikasyon
bulutlar
alelacele akar gider güneşin
yükseldiği yere doğru
buluta sorsak ne kadar uzakta deniz?
güneş tepeye varmadan erişirim demiş
bana sorsalar arada duvar var demişim
rüyamda sorsalar iki adım atmışım
güzel güzel böcekler yüzüyor o
tarafın denizinde
çirkin çirkin balıklar da yüzüyor
kayaların arasında
kurutulmuş balık tarlası kadar
kalabalık
kelebeklerle dolu bir mağara kadar
renkli
dibindeki yarasalar kadar gürültülü
rüyamda attım iki adım ve acıktım
lacivert bir gökyüzünde floresan
lambası gibi
donuk ve arada gidip gelen bir
samanyolu görür gibiyim
biraz soğuk oldu sanki bir battaniye
alıp geleyim
şarap bitti belki de ondandır diye
içinden düşünüyorsun biliyorum
baktığın yıldız tarafında buz
gibi bir deniz var biliyorsun
yıldıza sorsam ne kadar uzakta der ki
aha hemen şurada
bana sorsalar arada çamur var derim
rüyamda sorsalar kabus gibi bir şey
söylerim
soğuk ve eski sütunlar yatıyor o
denizin dibinde
sıcak ve cansız kumlarla örtülü
hepsinin üstü
anlatıla anlatıla özü giden bir
tufan hikayesi
kıskançlıklar yüzünden ayrıldı
gitti alfabesi
çektiler her yanından kopardılar
battaniyemi
soğuk ve çamurluydu rüya, üşüyerek
uyandım
gökyüzünde farklı şekillerde göçen
kuş sürüleri silsilesi
hiyeroglif olup bir şey anlatacaklar
diye düşünüp
vaktimizi boşa harcadığımızı fark
etsek ya
gittikleri yönün sağ tarafındaki
deniz çok uzakmış
bana sorsalar bir sürü ülke kurmamız
gerekirmiş
rüyamda sorsalar hep savaş olur
dermişim
öyle dedi göçen kuşlar
özür dileyip avlandık, rica edip
topladık
güzel konuşup yanımıza kattık
bazılarını
kimimiz ağladı kimimiz güldü
bir brahman başı çekti sürdü
sürüyü
kırmızı bir elma için kurduk otağı
yaktığımız ateş gibiydi rüya
ışıl ışıl ve ısıtıyor
gece karanlıktı ve hafif hafif yağmur
çiseliyordu
dolunay bulutların arasında bir
görünüp bir kayboluyordu
bunlar okuduğun romanın sıkıcı
cümleleri değildi
çünkü çadırın tepesindeki
delikten bakıyordu sincaplar
bu yağmurun geldiği denizi sorar gibi
sincaplar
ben cevaplasam yalan yanlış
konuşurdum
dolunay zaten cevaplamaz
rüyamda cevaplamak isterdim ama
rahatsız etmeyin
çeşmeleri kuruyan azizin krallığı
bitiyordu
boylar ve soylar yavaştan bohçasını
topluyordu
sıcak rüzgarların dağları sivri
dişleri ile sırıtıyordu
ve aslında yağmur da yağmamıştı
ne zamandır
bu yaz ekinler bitmemişti yerden
derelerde ölü balıklar
bir kervan düzülüyordu vadiye giden
sırtındaki bohçasında lanet ve
tanrılar
kızgın ve hırçın delidolu tanrılar