1 Eylül 2010 Çarşamba

Bir Yağmurun Ardından...

kitabın düzlüklerine dizili kelimeler, anahtarlar misali açar perdelerini aklımın.
eser bir rüzgar öte alemden, serinler yanan yüreğimdeki kızıl hatıran.
inkârını haykırırsın lakin inanmaz kalbin buna.
bana ait olan kısmın yaslanırken omuzuma, haykırırsın kalbim kırık paramparça.

milyonlarca kulu olan bir firavun misali,
bir emirle inşa eder tapınaklar, hamamlar.
yedi düvel, yedi kitap yoktur hiçbir emsali,
gün gelir, nefes biter girer bizim firavun,
uğruna canlar giden, dağ içinde bir mezar.
üzerine çağlar geçer, doğa eder tarumar.
yedi nesil, yedi savaş eder ama uslanmaz.
özünde su bitmiş ise çatlakları canlanmaz.
o çatlaktan akan kanlar kurur kokar paslanır.
aklın kıvrımında bir sis durur kalır tuzlanır.

kocaman bir sandukanın en dibinde durur o,
çağları ve dağları deviren bir ordunun,
yırtık ve paçavra eski bayraklarıyla,
bazısı yepisyeni, bazısı da külüstür,
deri, kumaş, demir, bakır, zırhından miğferine,
ganimetin harcanmazı, anılar unutmazı,
kocaman sandukanın bucaksız derininde,
ilk gelendir son gider, ışıldar göz ağrısı,
kulaç kulaç geçeceksin denizinde hatıra,
ellerinle döveceksin canavarın geçmişi,
yorgun bitap tükenecek kırışıklar yüzünde,
işte o an öpeceksin gençliğini özünde.

kara kara düşler gördü, güdülemez atlar sevdi,
sabahın buz melteminde yol alırdı, hanlar gördü,
omurunda kıpırdandı, kanat açan ejder gördü,
toprağa el uzatırdı, çalı yattı yılan gördü,
yılkısını suya verdi, gözünden yaş düşer gördü,
akşamın al melteminde, göğe varan duman gördü,
gecenin kör rüyasında, aleviyle yanan gördü.

kocaman bir ağız gibi şehrin bütün insanları,
yutar, çiğner, dırdır eder köyün bütün insanları,
çalışmazsan küfür eder bö'nün yaşlı insanları,
dikkatsizsen düşürür,
uykuluysan devirir,
kederliysen üşütür,
umutluysan doyurur,
dağın serin pınarları.