23 Ekim 2013 Çarşamba

takvim sonu

Ağaçlar, yıldızlar ve göçen kuşlar,
Salınırken göğün terazisinden giyotinler düşüyor.
Alıyor başları ve fikir uçlarını.

Tavafın otuz üçüncü derecesinde,
Yerin altından bir ezan sesi yükselmekte,
Namaza ve tövbeye hazırlanan müminlerin kulaklarında,
Aşka ve kavgaya çağıran kızıl bir çığlık yankılanıyor.

Adabımız ve ahlakımız, baharda uyanıp bütün yaz gezinen,
Saçı başı açık, baldırı çıplak,
Eli bereketli, dili mucizeli bir avrada bakmamak,
Dokunmamak, meşk etmemek için sabrını ateşe yatıran,
Ateş kesmeyenin kırbaçla saldırdığı bir keşiş çağı daha bitiyor.

Tüylerini, maskelerini ve bin bir süs ile tılsımlanmış cübbelerini,
Davullarını, zillerini ve her nefesi ruh edinmiş neylerini,
Saçları topuklarına deyen bu avradı uğurlamak için,
Belki de yere düşen yapraklardan çürütüp,
Süzüp, arıtıp bir iksir hazırlamak için,
Su yerine alevin aktığı,
Kış gelince damla damla azalan bir musluğun başında,
Keselerini doldurmak, yaralarını sarmak için bekleyen bu meczuplar,
Kazacakları mezardan başka bir dilberin geldiğini bilseler;
Söylemezler, ağlamazlar böyle şarkılar.

Yıldızlar, ağaçlar ve göçen kuşlar,
Salınırken göğün terazisinde filizler titreşiyor.
Salıyor ıtırlarını ve tohumlarını.

Kayın ağacının otuz üçüncü derecesinde,
Anka kuşunun en küçük torunu yuvasını kuruyor,
Yeni çağın makamını tutturmaya çalışan kamların ateşinde,

Su renginde bir alaz dans ediyor.

1 Ekim 2013 Salı

kara keşiş taş kemeri aşıyor

Karanlık güz sabahını ıslatan bulutlar
Otağımızda ıslıklayan bir karayel
Uzak ovalardan gelen kılıç sesleri
Uzak dağları aşan rüzgarda kan
Ve kemik renkleri.

Uyan ey güz yağmuru gibi ıslak kadın
Gözlerin ve sözlerinde saklıdır yitip giden
Uğruna verdiği can umrunda olmayan bir kağana
Ettiğin küfürler yaktığın ağıt
Aman saçlarını yavrun görmezden dağıt

Destanlar ve masallar çocuklar için
Büyüdükçe aklın derinine kana kana için
Ki kalsın bir yerinde çocuk ve gülsün
Hatırlasın yiten soyun atasını bugün

Develerimiz, öküzlerimiz, atlarımız
Direğinde gıcırdıyor devinen vaatlerimiz
Kimi yüklü kimi yüksüz gidiyor katarlarımız
Sağımızda kara ova önümüzde kızıl rüyalarımız

İşte kızıl gün batıyor taş kemerin ardına
Duralım ey bahtsız kervan!
Tarlaların yurduna.
Kalbimizde bir yumrudur, oturmuş ağıt yakar

Sebeptir kara keşiş anlatır, durur, ağlar