6 Aralık 2013 Cuma

küsuf ve hüsuf

Pusun altında bir göl, gölün ortasında bir ada
Vakur ve sessiz bir kule ışıldamakta
Dolu ayın nüfuzuyla ağır pus parıldamakta
Beklemekte misafirlerini

Kozmik savaşların hikayesini okuyan
Dünyevilerin kiminden kaçan kimine sebep olan
İçindeki savaşın mağlubu ve kurbanı
Kara keşiş geliyor dağların ardından
Doru atında bohçaları atlastan
Takır takır yankılanıyor vadi
Ve hırıl hırıl alınıyor nefesler
Küçük bir kayık var çekilecek kürekler
Pusun içindeki adaya
Kuledeki o eşsiz toplantıya

Göklerden kuşları ve bulutları okuyan
Yerden bitkiler ve kabukları toplayan
Rüyalarının ıssızında kaybolan
Yeşil cübbeli ihtiyarın arabası duyuluyor ormandan
Gıcır gıcır kirişinde bir makam
Mırıldanıyor arabanın şoförü
Ve çıkıyor duman penceresinden
Küçük bir kayık var çekilecek kürekler
Pusun içindeki adaya
Kuledeki o eşsiz toplantıya

Açıldı kartlar, demlendi çaylar
Tütsüler ve yağlar, kalın ciltli kitaplar
Küçük pencerelerinden girer, pusun serin elleri

Kara keşiş soruyor:
Neden behey ihtiyar, kabul ettin bu talebeleri?
Neden verdin bir sürü söz ve tekerlemeleri?
Ehil miydi ki onlar, bu anahtarlara?
Sormaz mı tanrılar, yitip gitse gizleri?
Neden kesip attın peki, bu yalvaran elleri?
Bir damla zehir belki açtı bu zavallı kalpleri
Sonra istemezler mi bu pınarın kalbini?

Açtı defterlerini okudu, yeşil cübbeli ihtiyar
Yeşili rengi değil, kabuğu olan ihtiyar:
Yolda vardır ağaçlar ve taşlar ve kuşlar
İster tanrı şarkılar, kimi zaman ağıtlar
Kapıyı bulamazsan neye yarar anahtar?
Kesip kanı akıtmazsan durur mu hiç ağular?
En güzel öğretmen acıdır demişlerdi
En saygılısı ise aza tamah etmekmiş
En sevgi dolusu da sormasını bilmekmiş
Ya sen kara keşiş oğlum, sen ne biriktirdin?
Dünyanın yollarından ne havadis getirdin?

Kara keşiş eğildi, üç ayaklı ateşe
Mırıldandı birkaç söz, kızıldayan alaza
Tükürüğü karıştı, tuz ile kehribara
Havanında dövüldü, ruh ile dört muhafıza:
Dans ediyor alevler, biçimlenir gölgeler
Büyük suların ardından bir güneş parçalandı
Koca bir tsunami gibi eski dünya yankılandı
Koca kara göktaşının etrafında beyazlar
Eğildi tüm ağaçlar batan güneşe doğru
Sular çekildi geri, dağlar hepten titredi
Kabileler, ordular hepsi birden gürledi
Kızıla doğru bir dalga, yıllar boyu ağladı
Hepsi dindi bir süre, mavi cübbeli geldi
Dedi: "bu bir kum saati, dönecek yakında geri"
"geldiği yurduna ve güneşe, özür dilemek üzere"
Titreşti ateş, geri çekildi gölgeler
Doğruldu kara keşiş gözlerinde damlalar.

Toplandı kartlar, içildi çaylar
Tütsüler ve yağlar, kalın ciltli kitaplar
Tek bacasından çıkar kararların isleri

Kürekler çekildi geri, uyuyan aleme doğru
Kırıldı yumurtanın kabuğu

Beklenen mahşere doğru

Hiç yorum yok: