20 Haziran 2012 Çarşamba

Yağmurlu aylar ve ertesi


Kasım aylarının sonlarına doğru,
Soğuk yağmurlar ile ılık olanları arasındaki o kuru mevsimde,
Çiçeklerin tomurcuklar içinde sıkıntıdan patladığı zamanların başlangıcında,
Sabahları yürüyerek gittiğim değirmenin gölgesi,
Tam olarak meşenin dibindeki tek mezarın taşına denk geliyor.

Sabahları yürümekten söz edebilirim;
Karnı aç ya da canı sevişmek isteyen serçelerin,
Güvercinlerin, sakaların, saksağanların arasından,
Ormandaki evimin kasabaya inen patikasını yuvarlayaraktan,
Avdan dönenlerle beraber,
Oduna gidenleri selamlıyoruz.

Değirmenin bakımı gerçekten önemlidir kasaba halkı için.
Kasaba halkının karnı doyduğu müddetçe akıllarına gelmem hiç.

Hızır aylarının ilk demlerinde,
Ilık akşamüstü yağmurlarının, ıslak zeminli sabahlarında,
Çiçek açmış iğdelerin arasında gezinen arıların vızıltıları ile,
Sabahları yürüyerek gittiğim mektebin çocukları,
Işıldayan gözleri ile bana bakıyorlar.

Sabahları yürümekten söz edebilirim;
Dirhem ile tay nalı arasında değişen ebatlarda,
Ve kıvrılan parıltılı yolların uçlarında salyangozlar, antenleri ile havayı kokluyorlar.
Avdan ve mantardan dönenlerle beraber,
Meyveye, oduna ve bala gidenleri uyarıyoruz.
Yeri cilalayanlara dikkat etsinler istiyoruz.

Mektepteki çocukların her biri küçük bir kâinat.
Belki anlamıyorlar dediklerimi şimdi,
Fakat her biri için bir beyaz belirince aklın tarlasında,
Kulaklarım çınlayacaktır elbet.

Yaz gündönümünün arifesinde,
İlk başakları sarartmaya yetecek kadar sıcağı olan güneşin altında,
Büyük sosyalist devrimi her sene yaşayan karıncalara basmaktan korkarak,
Sincaplardan, tilkilerden ve büyüklerinin üzerinden seken kuzulardan çekinerek,
İlk hasadın çuvallarını taşırız değirmene doğru.

Gün ortasında savrulan orakların türküsünü söyleyebilirim;
Masallardan süzülüp, hikâyelerde dinlendirilen kahramanlar,
Kanları kaynayan gençlerin ufak şiirlerinde mayalanırken,
Gül, bülbül ve maşukun pervanesi olup mahvolan,
Çöllerin ya da dağların serserisi olup da nakaratlara nakşolan,
Aşk ya da ışk erinin türküsünü söyleyebilirim.

Her akşam kasabanın meydanında toplanıyoruz.
Her akşam aynı kazandan içiyoruz çorbamızı.
Her akşam yürüyoruz kimi ormana kimi tepelere,

Her akşam çıkıyor bülbüller, anıyoruz o kahramanı sessizce.

Hiç yorum yok: