19 Ekim 2011 Çarşamba

Akıncı

tanrıların ızdırap çektiği,
o ıssız ve suyunun kıymetli olduğu,
geceleri bol ışıklı bir battaniyenin altında,
ayak ucunda yanan alevle raks eden,
kalçaları bronz,
gülüşü bir peyote kadar uzamsız,
kadının fırını sıcak.

çölümün fırtınaları keser buz gibi.
kaşlarının arasından şahlanan ve
yanaklarındaki vadileri besleyen,
derelerin derininde saklı balıklar.
pullarında geçmişe ve geleceğe dair,
sırların hikayelerini söyleyen,
yılanların dilleri yakar,
yakar ayağımın ucundaki alevi.

aramızda duran koyu renkli şişe.
ellerimiz ve dudaklarımız arasında gezinen,
ilgilenmezsek küsen zamk kokulu cüce,
kemiklerimize ve damarlarımıza işlerken,
ardımızdaki göç kervanından gelen bu dize,
misklenir basılan her bozkır çalısından.
süslenir basılan tellerden gelen.

Hiç yorum yok: